Yeniden Kafa Ayarı

Oyun her yerde kurulabilir-yapılabilir. Burada üretilebilir demek yerine kurulabilir demek daha doğru geliyor. Çünkü bütün oyunlar üretilmez, üretilmek zorunda da değildir. Üretilen her oyun ise aslında önceden kurulmuş olan kültürel oyun öğelerini taklit eder, uygular. Oyunu bilgisayarlar, konsollar ve diğer cihazlar dışında, medyanın dışında düşünmenin avantajı budur. Hiçbir bilgisayar insanın düşünmediği bir oyun mekaniği yaratamaz, maalesef bilgisayarlar böyle bir zekaya sahip değiller. Bu durumda da her oyun mekaniği uygulanması zor olsa da başka bir materyal teknoloji ile (mesela kağıt-kalem) sunulabilir. Oyunsal öğeler mantık ve anlam dahilinde ifade edilebilir oldukları sürece bağımsız olarak varolabilirler.

Oyun endüstrisi “dijital oyun” üretimi için en etkili yolları ve en etkili “dijital oyunlar” için gerekli yöntemleri araştırmayı sürdürüyor. Burada gerçek bir ludolog (oyun araştırmacısı) eleştirel mesafesini korumak zorundadır. Bu etik bir problem değil, araştırdığı konudan kaynaklanan bir problemdir de. Basitçe oyunlar endüstriye muhtaç değildir ama tersi son derece doğrudur, endüstri müsterilerine sunacağı “dijital oyunlara” ihtiyaç duyuyor.

Peki endüstri bu oyunları değerlendirecek, anlamlandıracak, yeni yöntemler geliştirecek araştırmacılara ihtiyaç duymuyor mu?

Evet, araştırmacılara da ihtiyaç duyuyor. Örneğin üretilen oyunları değerlendirecek, oyunları şu veya bu özelliklerine göre derecelendirecek araştırmacılara ihtiyaç duyuyor. Yalnız bunun geçici bir durum olduğunu da teslim etmek gerek. Bu amaç için bugün araştırmacıları, yarın tasarımcıları sonra da üreticileri istihdam edebilir. Burada önenmli olan endüstriyel üretimin çarklarının çalışmasından başka bir amacın ortada olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek. Endüstrinin oyunlara ilgili araştırmacıların ilgisine kıyasla ikincildir. Herhangi bir endüstri “metanın” kullanım değeri veya kültürel anlamını ancak zorunda kalırsa düşünür. Bu zorunluluk da uzlaşı değil çatışmanın neticesidir. Ancak tekrar tekrar kültürün bu kurgusal yapısının toplumsal değeri ve işlevi konusunda durmakla elde edilebilecek bir kazanımdır.

Kafa Ayarı bundan 5 yıl önce Türkiye’de oyun araştırmaları emekleme çağındayken ortaya çıktı. “Oyunlarda anlam arayışları” olarak da ifade edebileceğimiz bir çizgiden, oyunlara dair daha geniş bir algılayışa doğru evrildi. Başka bloglar da açıldı, zaten varolanlar gelişti. Bu arada Türkiye’de oyun endüstrisi kendini yapılandırma noktasında bazı adımlar attı ve devlet de bu alana ilgi göstermeye başladı.

Ama maalesef Türkiye’de oyun araştırmaları alanında hala “bir adım ileri iki adım geri” atmayı sürdürüyoruz. Oyunlara olan ilginin kısmen artmasının rüzgarıyla tatlı bir sarhoşluk içinde bulduk kendimizi. Öyle ya, çölde susuz kalmış gibiydik, lakin gördüğümüz serap olmasın?

Tekrar hatırlamak gerek, oyun tarihsel ve kültürel bir üründür ve oyun kurulur. Tek başına, bir kaç kişiyle, elle, taşla, iple, sopayla, topla, kaleyle, sahada, suda, evde, mahallede, kağıtla ve kalemle, ancak sonra bilgisayarla, sonra internetle, sonra yazılımla… Bu yüzden oyuncu da, oyunu kuran da (ki o da oyuncudur), gerçekten kimseye veya hiçbir şeye muhtaç değildir. Dün oyun araştırmacıları toplumla ilgilendiklerini düşünüyorlardı, peki bugünün oyun araştırmacıları gerçekten toplumsal bir meseleye mi eğiliyorlar?

Yeniden “kafa ayarı” gerekiyor, hem de eskisinden de daha çok. Geçmişte belli belirsiz, düzensiz veya ciddiyetsiz bir ilgiyi karşısına almıştı. Şimdi ise daha karmaşık bir sorunla baş etmek durumundayız. Oyun araştırmaları hala emekleme döneminde ama oyunlara ilgi ve oyun algısı gelişip acayip bir mutanta dönüşmüş durumda. Oyun ve kültür, oyun ve toplum arasındaki ilişki ve bağı yeniden düşünmek, bunu yaparken de bağımsız hareket etmek durumundayız.

Ölüm Oyunu Tarikatı

Ölüm/öldürme/eğlence meselesi, oyun endüstrisinin ciddi bir ekonomik büyüklüğe ulaşmasıyla medyanın ve diğer çevrelerin bir numaralı eleştiri malzemesi haline geldi. Eğlence dünyasının bir parçası olan -ama nedense öyle değilmiş gibi gösterilmek istenen- oyunlar şiddete ve ölüme olan bakışı/algı eşiğini genişleterek çocukları toplumla uyuşmayan bireyler haline mi getiriyor gerçekten? Her meselede olduğu gibi burada da her iki tarafın radikal uçlarına yerleşen ve dolayısıyla sorunu çözmekten çok onu çözümsüzleştirenler mevcut. Bir yanda kitle imha silahı aramaktan sıkılıp seçmen kitlesine değişik bir şey sunmak için arasıra bu işe el atan neo-muhafazakarlar, medyayı günahsız addedip aslında bir diğer eğlence biçemi olan oyunlara abanarak zaten kafası karışık orta sınıf ailesinin zihnini iyice dumura uğratanlar vb. Bu satırları yazanın amacı yukarıda anılan ve zaten bilinen kişileri/grupları tekrar irdelemek değil; oyunları eleştirirken sıkça dile getirilen ‘ölüm’ mefhumu hakkındaki birtakım yanlış algılamaların gözler önüne serilmesine katkıda bulunmak olacak. Okumaya devam et Ölüm Oyunu Tarikatı